Ali Bulaç |
Rahman ve Rahim Olan Allah`ın Adıyla
|
|
|
Ali Bulaç |
1- Ha, Mim.
|
|
|
Ali Bulaç |
2- (Bu Kur'an,) Rahman ve Rahim'den indirilmiştir.
|
|
|
Ali Bulaç |
3- Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) 'fasıllar halinde açıklanmış' Arapça Kur'an (veya okunan) kitaptır;
|
|
|
Ali Bulaç |
4- Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak. Ama çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
|
|
|
Ali Bulaç |
5- Dediler ki: 'Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalblerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. Artık sen, (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz.'
|
|
|
Ali Bulaç |
6- De ki: 'Ben ancak benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunur. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin.'
|
|
|
Ali Bulaç |
7- Ki onlar, zekatı vermeyenler ve ahireti inkâr edenlerdir.
|
|
|
Ali Bulaç |
8- Şüphesiz, iman edip salih amellerde bulunanlar; onlar için kesintisiz bir ecir vardır.
|
|
|
Ali Bulaç |
9- De ki: 'Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O'na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir.'
|
|
|
Ali Bulaç |
10- Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti.
|
|
|
Ali Bulaç |
11- Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: 'İsteyerek veya istemeyerek gelin.' İkisi de: 'İsteyerek (İtaat ederek) geldik' dediler.
|
|
|
Ali Bulaç |
12- Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)'ın takdiridir.
|
|
|
Ali Bulaç |
13- Bu durumda eğer yüz çevirirlerse, artık de ki: 'Ben sizi, Ad ve Semud (kavimlerinin) yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım.'
|
|
|
Ali Bulaç |
14- Onlara 'Yalnızca Allah'a kulluk edin' diye önlerinden ve arkalarından elçiler gelince, dediler ki: 'Eğer dileseydi Rabbimiz melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edicileriz.”
|
|
|
Ali Bulaç |
15- Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: 'Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?' Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah'ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim ayetlerimizi (bilerek) inkar ediyorlardı.
|
|
|
Ali Bulaç |
16- Böylece biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını taddırmak için, o uğursuz (felaketler yüklü) günlerde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik. Ahiret azabı daha (büyük) bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
|
|
|
Ali Bulaç |
17- Semud'a gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
|
|
|
Ali Bulaç |
18- İman edenleri ve sakınanları ise kurtardık.
|
|
|
Ali Bulaç |
19- Allah'ın düşmanlarının bir araya getirilip-toplanacakları gün, işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar.'
|
|
|
Ali Bulaç |
20- Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.
|
|
|
Ali Bulaç |
21- Kendi derilerine dediler ki: 'Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?' Dediler ki: 'Her şeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz.'
|
|
|
Ali Bulaç |
22- 'Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.'
|
|
|
Ali Bulaç |
23- 'İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız.'
|
|
|
Ali Bulaç |
24- Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler.
|
|
|
Ali Bulaç |
25- Biz onlara birtakım yakın-kimseleri 'kabuk gibi üzerlerine kaplattık,' onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler. Cinlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde (yürürlükte tutulan azab) sözü onların üzerine hak oldu. Çünkü onlar, hüsrana uğrayan kimselerdi.
|
|
|
Ali Bulaç |
26- İnkar edenler dediler ki: 'Bu Kur'an'ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın. Belki üstün gelirsiniz.'
|
|
|
Ali Bulaç |
27- Artık gerçekten o inkar edenlere şiddetli bir azap taddıracağız ve yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
|
|
|
Ali Bulaç |
28- Bu, Allah'ın düşmanlarının cezası olan ateştir. Bizim ayetlerimizi inkar etmeleri dolayısıyla bir ceza olarak, orada onlar için ebedilik yurdu vardır.
|
|
|
Ali Bulaç |
29- İnkâr edenler dediler ki: 'Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster, ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar.'
|
|
|
Ali Bulaç |
30- Şüphesiz: 'Rabbimiz Allah'tır' deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) 'Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin.'
|
|
|
Ali Bulaç |
31- 'Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istediğiniz her şey de sizindir.'
|
|
|
Ali Bulaç |
32- 'Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)tan bir ağırlanma olarak.'
|
|
|
Ali Bulaç |
33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: 'Gerçekten ben müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kimdir?
|
|
|
Ali Bulaç |
34- İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
|
|
|
Ali Bulaç |
35- Buna sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.
|
|
|
Ali Bulaç |
36- Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.
|
|
|
Ali Bulaç |
37- Gece, gündüz, güneş ve ay O'nun ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah’a secde edin, ki bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O'na ibadet edecekseniz.
|
|
|
Ali Bulaç |
38- Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa, Rabbinin katında bulunanlar, O'nu gece ve gündüz tesbih ederler ve (bundan) bıkkınlık duymazlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
39- O'nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşu içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir.
|
|
|
Ali Bulaç |
40- Ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.
|
|
|
Ali Bulaç |
41- Şüphesiz, kendilerine zikir gelince onu inkâr edenler (ateşin içine bırakılırlar); oysa o, aziz (şerefi yüksek, üstün) bir Kitaptır.
|
|
|
Ali Bulaç |
42- Batıl, ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kur'an,) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah)tan indirilmedir.
|
|
|
Ali Bulaç |
43- Sana söylenen şeyler, senden önceki elçilere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz, Rabbin, hem elbette mağfiret sahibidir, hem de acı bir azab sahibidir.
|
|
|
Ali Bulaç |
44- Eğer biz onu A'cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: 'Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A'cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?' De ki: 'O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.'
|
|
|
Ali Bulaç |
45- Andolsun, Musa'ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
|
|
|
Ali Bulaç |
46- Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.
|
|
|
Ali Bulaç |
47- Kıyamet-saatinin ilmi O'na döndürülür. O'nun ilmi olmaksızın, hiç bir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Onlara: 'Benim ortaklarım nerede' diye sesleneceği gün, dediler ki: 'Sana arzettik ki, bizden hiç bir şahid yok.'
|
|
|
Ali Bulaç |
48- Önceden kendilerine taptıkları (bugün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiç bir yerleri olmadığını anlamışlardır.
|
|
|
Ali Bulaç |
49- İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur.
|
|
|
Ali Bulaç |
50- Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka: 'Bu benim (hakkım)dır. Ve ben kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum; eğer Rabbime döndürülsem bile, muhakkak O'nun katında benim için daha güzel olanı vardır.' der. Ama andolsun biz, o kâfirlere yaptıklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azabtan taddıracağız.
|
|
|
Ali Bulaç |
51- İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir.
|
|
|
Ali Bulaç |
52- De ki: 'Gördünüz mü haber verin; eğer o (Kur'an) Allah katından ise, sonra siz onu inkâr etmişseniz (bu durumda) uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kimdir?'
|
|
|
Ali Bulaç |
53- Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?
|
|
|
Ali Bulaç |
54- Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır.
|
|
|