Ali Bulaç |
Rahman ve Rahim Olan Allah`ın Adıyla
|
|
|
Ali Bulaç |
1- İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
2- Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
3- Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır. Zulmedenler, gizlice fısıldaştılar: 'Bu benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre büyüye mi geleceksiniz?'
|
|
|
Ali Bulaç |
4- Dedi ki: 'Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir.'
|
|
|
Ali Bulaç |
5- 'Hayır' dediler. ’’(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi uydurmuştur; hayır o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin.'
|
|
|
Ali Bulaç |
6- Kendilerinden evvel yıkıma uğrattığımız hiç bir ülke (halkı) iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecek?
|
|
|
Ali Bulaç |
7- Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.
|
|
|
Ali Bulaç |
8- Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi.
|
|
|
Ali Bulaç |
9- Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık.
|
|
|
Ali Bulaç |
10- Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?
|
|
|
Ali Bulaç |
11- Biz, zulmeden ülkelerden nicesini kırıp geçirdik ve bunun ardından bir başka kavmi meydana getirdik.
|
|
|
Ali Bulaç |
12- Bizim zorlu-azabımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı.
|
|
|
Ali Bulaç |
13- 'Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz.'
|
|
|
Ali Bulaç |
14- 'Yazıklar bize' dediler. 'Gerçekten biz, zalimmişiz.'
|
|
|
Ali Bulaç |
15- Onların bu yakınmaları, biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.
|
|
|
Ali Bulaç |
16- Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.
|
|
|
Ali Bulaç |
17- Eğer bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu, kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.
|
|
|
Ali Bulaç |
18- Hayır, biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.
|
|
|
Ali Bulaç |
19- Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
20- Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler.
|
|
|
Ali Bulaç |
21- Yoksa yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler?
|
|
|
Ali Bulaç |
22- Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir.
|
|
|
Ali Bulaç |
23- O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.
|
|
|
Ali Bulaç |
24- Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: 'Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri.' Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
25- Senden önce hiç bir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: 'Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin.'
|
|
|
Ali Bulaç |
26- 'Rahman (olan Allah) çocuk edindi' dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.
|
|
|
Ali Bulaç |
27- Onlar sözle (bile olsa) O'nun önüne geçmezler ve onlar O'nun emriyle yapıp-etmektedirler.
|
|
|
Ali Bulaç |
28- O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.
|
|
|
Ali Bulaç |
29- Onlardan her kim: 'Gerçekten ben, O'nun dışında bir ilahım' diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri biz böyle cezalandırırız.
|
|
|
Ali Bulaç |
30- O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
|
|
|
Ali Bulaç |
31- Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık.
|
|
|
Ali Bulaç |
32- Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
33- Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.
|
|
|
Ali Bulaç |
34- Senden önce hiç bir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?
|
|
|
Ali Bulaç |
35- Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz.
|
|
|
Ali Bulaç |
36- İnkâr edenler seni gördüklerinde, seni yalnızca alay-konusu ediyorlar (ve:) 'Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?' (derler.) Oysa Rahman (olan Allah)ın sözünü (Kitabını) inkar edenler kendileridir.
|
|
|
Ali Bulaç |
37- İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.
|
|
|
Ali Bulaç |
38- 'Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu vaid (edilen günün sorgu ve azabı) ne zamandır?' derler.
|
|
|
Ali Bulaç |
39- O inkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtemeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi.
|
|
|
Ali Bulaç |
40- Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne onlara süre tanınacak.
|
|
|
Ali Bulaç |
41- Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları (azap) sarıp-kuşatıverdi.
|
|
|
Ali Bulaç |
42- De ki: 'Gece ve gündüz sizi Rahman (olan Allah)tan kim koruyabilir?' Hayır, onlar Rablerini zikirden yüz çevirenlerdir.
|
|
|
Ali Bulaç |
43- Yoksa bize karşı kendilerini, engelleyerek koruyabilecek ilahları mı var? Onların kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmez ve onlar bizden yakınlık bulamazlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
44- Evet, biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde, üstün gelenler onlar mı?
|
|
|
Ali Bulaç |
45- De ki: 'Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutuyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler.'
|
|
|
Ali Bulaç |
46- Andolsun, onlara Rabbinin azabından 'bir ufak esinti' dokunacak olsa hiç tartışmasız; 'Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız' diyecekler.
|
|
|
Ali Bulaç |
47- Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.
|
|
|
Ali Bulaç |
48- Andolsun, biz Musa'ya ve Harun'a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan)ı verdik.
|
|
|
Ali Bulaç |
49- Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlardır.'
|
|
|
Ali Bulaç |
50- Bu, ona indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şu halde onu inkar edecek olanlar siz misiniz?
|
|
|
Ali Bulaç |
51- Andolsun, bundan önce İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
|
|
|
Ali Bulaç |
52- Hani babasına ve kavmine demişti ki: 'Sizin, önlerinde bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?
|
|
|
Ali Bulaç |
53- 'Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk' dediler.
|
|
|
Ali Bulaç |
54- Dedi ki: 'Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz.'
|
|
|
Ali Bulaç |
55- 'Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?'
|
|
|
Ali Bulaç |
56- 'Hayır' dedi. 'Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim.'
|
|
|
Ali Bulaç |
57- 'Andolsun Allah'a, arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.'
|
|
|
Ali Bulaç |
58- Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.
|
|
|
Ali Bulaç |
59- 'Bunu ilahlarımıza kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir' dediler.
|
|
|
Ali Bulaç |
60- 'Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik' dediler.
|
|
|
Ali Bulaç |
61- Dediler ki: 'Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.'
|
|
|
Ali Bulaç |
62- Dediler ki: 'Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?'
|
|
|
Ali Bulaç |
63- 'Hayır' dedi. 'Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorlarsa, onlara sorun.'
|
|
|
Ali Bulaç |
64- Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; 'Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)' dediler.
|
|
|
Ali Bulaç |
65- Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: 'Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilirsin.'
|
|
|
Ali Bulaç |
66- Dedi ki: 'O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?'
|
|
|
Ali Bulaç |
67- 'Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?'
|
|
|
Ali Bulaç |
68- Dediler ki: 'Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun.'
|
|
|
Ali Bulaç |
69- Biz de dedik ki: 'Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol.'
|
|
|
Ali Bulaç |
70- Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
|
|
|
Ali Bulaç |
71- Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
|
|
|
Ali Bulaç |
72- Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık.
|
|
|
Ali Bulaç |
73- Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi.
|
|
|
Ali Bulaç |
74- Lut'a da hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi.
|
|
|
Ali Bulaç |
75- Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi.
|
|
|
Ali Bulaç |
76- Nuh da; daha önce çağrıda bulunduğu zaman, biz onun çağrısına cevap verdik, onu ve ailesini büyük bir üzüntüden kurtardık.
|
|
|
Ali Bulaç |
77- Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden 'ona yardım edip-öcünü aldık'. Şüphesiz onlar, kötü bir kavimdi, biz de onların tümünü suya batırıp boğduk.
|
|
|
Ali Bulaç |
78- Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahid idik.
|
|
|
Ali Bulaç |
79- Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik.
|
|
|
Ali Bulaç |
80- Ve sizin için ona, zorlu-savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim-sanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?
|
|
|
Ali Bulaç |
81- Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgara (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz her şeyi bilenleriz.
|
|
|
Ali Bulaç |
82- Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik). Biz onların koruyucuları idik.
|
|
|
Ali Bulaç |
83- Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: 'Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın.'
|
|
|
Ali Bulaç |
84- Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.
|
|
|
Ali Bulaç |
85- İsmail, İdris ve Zü'l-Kifl, hepsi sabredenlerdendi.
|
|
|
Ali Bulaç |
86- Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar salih kimselerdi.
|
|
|
Ali Bulaç |
87- Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: 'Senden başka ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum' diye çağrıda bulunmuştu.
|
|
|
Ali Bulaç |
88- Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte biz, iman edenleri böyle kurtarırız.
|
|
|
Ali Bulaç |
89- Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: 'Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın.'
|
|
|
Ali Bulaç |
90- Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.
|
|
|
Ali Bulaç |
91- İffetini koruyan (Meryem); ona kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.
|
|
|
Ali Bulaç |
92- Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.
|
|
|
Ali Bulaç |
93- Onlar, işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar (dinlerinde bölünmeler yaptılar); hepsi bize döneceklerdir.
|
|
|
Ali Bulaç |
94- Artık kim, bir mü'min olarak salih amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak) küfran (nankörlük) yoktur. Şüphesiz biz, onun yazıcılarıyız.
|
|
|
Ali Bulaç |
95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
|
|
|
Ali Bulaç |
96- Yecuc ve Mecuc (un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler;
|
|
|
Ali Bulaç |
97- Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, inkâr edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: 'Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik' (diyecekler).
|
|
|
Ali Bulaç |
98- Gerçekten siz de, Allah'ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız.
|
|
|
Ali Bulaç |
99- Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
100- Orda kendileri için, 'kemikleri çatırdatan inlemeler' vardır. Onlar orada işitmezler de.
|
|
|
Ali Bulaç |
101- Ama bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte, onlar, ondan uzaklaştırılmışlardır.
|
|
|
Ali Bulaç |
102- Onun uğultusunu bile duymazlar. Nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
103- Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: 'İşte bu sizin gününüzdür, size va'dedilmişti' diye melekler onları karşılayacaklardır.
|
|
|
Ali Bulaç |
104- Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu üzerimizde bir vaiddir. Elbette, biz yapıcılarız.
|
|
|
Ali Bulaç |
105- Andolsun, biz Zikirden sonra Zebur'da da: 'Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır' diye yazdık.
|
|
|
Ali Bulaç |
106- Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur'an'da) 'açık bir mesaj' (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.
|
|
|
Ali Bulaç |
107- Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.
|
|
|
Ali Bulaç |
108- De ki: 'Gerçekten bana: -Sizin ilahınız yalnızca bir tek ilahtır' diye vahyolunuyor; artık siz müslüman olacak mısınız?'
|
|
|
Ali Bulaç |
109- Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: 'Size eşitlik üzere açıklamada bulundum. Tehdit edildiğiniz (sorgu ve azab günü) yakın mı, uzak mı, bilemem.'
|
|
|
Ali Bulaç |
110- 'Şüphesiz O, sözün açıkta söylenenini de bilmekte, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir.'
|
|
|
Ali Bulaç |
111- 'Bilemem; belki bu (sürenin açıklanmaması), sizin için bir (fitne) denemedir, (belki de) belli bir vakte kadar yararlanma (meta)dır.'
|
|
|
Ali Bulaç |
112- (Resulullah) Dedi ki: 'Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah)dır.'
|
|
|