Ali Bulaç |
Rahman ve Rahim Olan Allah`ın Adıyla
|
|
|
Ali Bulaç |
1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.
|
|
|
Ali Bulaç |
2- Musa'ya kitap verdik ve 'Benden başka vekil edinmeyin' diye onu İsrailoğullarına kılavuz kıldık.
|
|
|
Ali Bulaç |
3- (Ey) Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın çocukları! Şüphesiz o, şükreden bir kuldu.
|
|
|
Ali Bulaç |
4- Kitapta İsrailoğullarına şu hükmü verdik: 'Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defa bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir azgınlıkla kibirlenip yükseleceksiniz.
|
|
|
Ali Bulaç |
5- Nitekim (ikiden) ilk vaid geldiği zaman, güç ve şiddet sahibi kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü.
|
|
|
Ali Bulaç |
6- Sonra onlara karşı size tekrar 'güç ve kuvvet verdik', size mallar ve çocuklarla yardım ettik ve topluluk olarak sizi sayıca çok kıldık.
|
|
|
Ali Bulaç |
7- Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da (sizin) aleyhinizedir. Sonunda vaad geldiği zaman, (yine öyle kullar göndeririz ki) yüzlerinizi 'kötü duruma soksunlar', birincisinde girdikleri gibi mescid (Kudüs)e girsinler ve ele geçirdiklerini 'darmadağın edip mahvetsinler.'
|
|
|
Ali Bulaç |
8- Umulur ki, Rabbiniz size merhamet eder, fakat siz (bozgunculuğa) dönerseniz biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz. Biz, cehennemi kafirler için bir kuşatma yeri kıldık.
|
|
|
Ali Bulaç |
9- Şüphesiz, bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.
|
|
|
Ali Bulaç |
10- Ve şüphesiz, ahirete inanmayanlar için de acı bir azab hazırlamışızdır.
|
|
|
Ali Bulaç |
11- İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua eder. İnsan, pek acelecidir.
|
|
|
Ali Bulaç |
12- Geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik de Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz, her şeyi yeterince açıkladık.
|
|
|
Ali Bulaç |
13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
|
|
|
Ali Bulaç |
14- 'Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.'
|
|
|
Ali Bulaç |
15- Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiç bir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiç bir topluluğa) azab edecek değiliz.
|
|
|
Ali Bulaç |
16- Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
|
|
|
Ali Bulaç |
17- Biz, Nuh'tan sonra nice nesilleri yıkıma uğrattık. Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin yeter,
|
|
|
Ali Bulaç |
18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.
|
|
|
Ali Bulaç |
19- Kim ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.
|
|
|
Ali Bulaç |
20- Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsanından 'arttırarak-veririz.' Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir.
|
|
|
Ali Bulaç |
21- Onlardan kimini kimine nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Muhakkak ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür.
|
|
|
Ali Bulaç |
22- Allah ile beraber başka ilahlar edinme, yoksa kınanmış ve kendi başına (yapayalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun.
|
|
|
Ali Bulaç |
23- Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: 'Öf' bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.
|
|
|
Ali Bulaç |
24- Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki: 'Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge.'
|
|
|
Ali Bulaç |
25- Rabbiniz, içinizdekini daha iyi bilir. Eğer salih olursanız, şüphesiz O da, (kendisine) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır.
|
|
|
Ali Bulaç |
26- Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma.
|
|
|
Ali Bulaç |
27- Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.
|
|
|
Ali Bulaç |
28- Eğer Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken (darlıkta olduğundan) onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle.
|
|
|
Ali Bulaç |
29- Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın.
|
|
|
Ali Bulaç |
30- Şüphesiz senin Rabbin, rızkı dilediğine -genişletir- yayar ve daraltır. Gerçekten O, kullarından haberi olandır, görendir.
|
|
|
Ali Bulaç |
31- Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; onlara ve size biz rızık veririz. Şüphesiz, onları öldürmek büyük bir hata (suç ve günah)dır.
|
|
|
Ali Bulaç |
32- Zinaya yaklaşmayın, gerçekten o, 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur.
|
|
|
Ali Bulaç |
33- Haklı bir sebep olmaksızın Allah'ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da öldürmede ölçüyü aşmasın. Çünkü o, gerçekten yardım görmüştür.
|
|
|
Ali Bulaç |
34- Erginlik çağına erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması- dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.
|
|
|
Ali Bulaç |
35- Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir.
|
|
|
Ali Bulaç |
36- Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur.
|
|
|
Ali Bulaç |
37- Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca erişebilirsin.
|
|
|
Ali Bulaç |
38- Bütün bunlar, kötülüğü olan, Rabbinin katında da hoş olmayanlardır.
|
|
|
Ali Bulaç |
39- Bunlar, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Rabbin ile beraber başka ilahlar kılma, yoksa yerilmiş, kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın.
|
|
|
Ali Bulaç |
40- Rabbiniz size erkekleri seçti de meleklerden dişileri mi (kendine) edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz.
|
|
|
Ali Bulaç |
41- Andolsun, biz bu Kur'an'da çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp-düşünsünler diye. Oysa bu, onların daha uzaklaşmalarından başkasını arttırmıyor.
|
|
|
Ali Bulaç |
42- De ki: 'Eğer söyledikleri gibi O'nunla beraber ilahlar olsaydı, onlar arşın sahibine mutlaka bir yol ararlardı.'
|
|
|
Ali Bulaç |
43- O, onların dediklerinden münezzeh, yüce ve büyük bir yükseklikle yüksektir.
|
|
|
Ali Bulaç |
44- Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.
|
|
|
Ali Bulaç |
45- Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.
|
|
|
Ali Bulaç |
46- Ve onların kalbleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kur'an'da sadece Rabbini 'bir ve tek' (ilah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler.
|
|
|
Ali Bulaç |
47- Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: 'Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz' dediklerini çok iyi biliriz.
|
|
|
Ali Bulaç |
48- Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir.
|
|
|
Ali Bulaç |
49- Dediler ki: 'Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?'
|
|
|
Ali Bulaç |
50- De ki: 'İster taş olun, ister demir.'
|
|
|
Ali Bulaç |
51- 'Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun).' Bizi kim (hayata) geri çevirebilir' diyecekler. De ki: 'Sizi ilk defa yaratan.' Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: 'Ne zamanmış o?' De ki: 'Umulur ki pek yakında.'
|
|
|
Ali Bulaç |
52- Sizi çağıracağı gün, O'na övgüyle icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.
|
|
|
Ali Bulaç |
53- Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.
|
|
|
Ali Bulaç |
54- Sizi en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik.
|
|
|
Ali Bulaç |
55- Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun, biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud'a da Zebur verdik.
|
|
|
Ali Bulaç |
56- De ki: 'O'nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi çağırın, onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler.
|
|
|
Ali Bulaç |
57- Onların taptıkları da, -hangisi daha yakındır diye- Rablerine (yaklaşmak için) bir vesile arıyorlar. O'nun rahmetini umuyorlar ve azabından korkuyorlar. Şüphesiz senin Rabbinin azabı korkunçtur.
|
|
|
Ali Bulaç |
58- Hiç bir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir azabla azablandıracağız; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır.
|
|
|
Ali Bulaç |
59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
|
|
|
Ali Bulaç |
60- Hani biz sana: 'Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır' demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur'an'da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.
|
|
|
Ali Bulaç |
61- Hani, meleklere: 'Adem'e secde edin' demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: 'Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?'
|
|
|
Ali Bulaç |
62- Demişti ki: 'Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım.
|
|
|
Ali Bulaç |
63- Demişti ki: 'Git, onlardan kim sana uyarsa (uysun), şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza.'
|
|
|
Ali Bulaç |
64- 'Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun.' Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez.
|
|
|
Ali Bulaç |
65- 'Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiç bir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur.' Vekil olarak Rabbin yeter.
|
|
|
Ali Bulaç |
66- Sizin Rabbiniz, fazlından aramanız için denizde gemileri sizin için yürütür. Gerçekten O, size karşı merhametlidir.
|
|
|
Ali Bulaç |
67- Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür.
|
|
|
Ali Bulaç |
68- Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya üzerinize taş yığınları yüklü bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil bulamazsınız.
|
|
|
Ali Bulaç |
69- Veya sizi bir kere daha ona (denize) gönderip üzerinize kırıp geçiren bir fırtına salarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmasına karşı emin misiniz? Sonra onun öcünü Bize karşı alacak (kimseyi de) bulamazsınız.
|
|
|
Ali Bulaç |
70- Andolsun, biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.
|
|
|
Ali Bulaç |
71- Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve bir 'hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
72- Kim bunda (dünyada) kör ise, o, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır.'
|
|
|
Ali Bulaç |
73- Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi.
|
|
|
Ali Bulaç |
74- Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.
|
|
|
Ali Bulaç |
75- Bu durumda, biz sana, hayatında kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın.
|
|
|
Ali Bulaç |
76- Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden başka kalamazlar.
|
|
|
Ali Bulaç |
77- (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.
|
|
|
Ali Bulaç |
78- Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur'an'ı, işte o, şahid olunandır.
|
|
|
Ali Bulaç |
79- Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.
|
|
|
Ali Bulaç |
80- Ve de ki: 'Rabbim, beni (girilecek yere) doğru bir girdirişle girdir ve (çıkarılacak yerden) doğru bir çıkarışla çıkar ve katından bana yardımcı bir kuvvet ver.'
|
|
|
Ali Bulaç |
81- De ki: 'Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.'
|
|
|
Ali Bulaç |
82- Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz.
|
|
|
Ali Bulaç |
83- İnsana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır.
|
|
|
Ali Bulaç |
84- De ki: 'Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir.'
|
|
|
Ali Bulaç |
85- Sana ruh'tan sorarlar; de ki: 'Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.'
|
|
|
Ali Bulaç |
86- Andolsun, eğer dilersek, sana vahyettiklerimizi gerçekten gideriveririz, sonra bunun için bize karşı bir vekil bulamazsın.
|
|
|
Ali Bulaç |
87- (Vahyi sende bırakan) Rabbin rahmetinden başka (sı değildir). Şüphesiz O'nun lütfu senin üzerinde çok büyüktür.
|
|
|
Ali Bulaç |
88- De ki: 'Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- bir benzerini getiremezler.'
|
|
|
Ali Bulaç |
89- Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler.
|
|
|
Ali Bulaç |
90- Dediler ki: 'Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.'
|
|
|
Ali Bulaç |
91- 'Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.'
|
|
|
Ali Bulaç |
92- 'Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.'
|
|
|
Ali Bulaç |
93- 'Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.' De ki: 'Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?'
|
|
|
Ali Bulaç |
94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: 'Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?' demelerinden başkası değlidir.
|
|
|
Ali Bulaç |
95- De ki: 'Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.'
|
|
|
Ali Bulaç |
96- De ki: 'Benimle aranızda şahid olarak Allah yeter; kuşkusuz O, kullarından gerçeğiyle haberdardır, görendir.'
|
|
|
Ali Bulaç |
97- Allah, kimi hidayete erdirirse, işte o, hidayet bulmuştur, kimi saptırırsa onlar için O'nun dışında asla veliler bulamazsın. Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükun buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız.
|
|
|
Ali Bulaç |
98- Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: 'Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?' demelerine karşılık cezalarıdır.
|
|
|
Ali Bulaç |
99- Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler.
|
|
|
Ali Bulaç |
100- De ki: 'Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine malik olsaydınız, bu durumda harcama endişesiyle gerçekten (cimrilik edip elinizde) tutardınız. İnsan pek cimridir.
|
|
|
Ali Bulaç |
101- Andolsun, biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğullarına sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: 'Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum' demişti.
|
|
|
Ali Bulaç |
102- O da: 'Andolsun, bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum' demişti.
|
|
|
Ali Bulaç |
103- Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, biz de onu ve beraberindekileri hep- birlikte boğuverdik.
|
|
|
Ali Bulaç |
104- Ve onun ardından İsrailoğullarına söyledik: 'O toprak (yurt)ta oturun, ahiret va'di geldiğinde hepinizi derleyip-toplayacağız.'
|
|
|
Ali Bulaç |
105- Biz onu (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ve o hak ile indi; seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
|
|
|
Ali Bulaç |
106- Onu bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.
|
|
|
Ali Bulaç |
107- De ki: 'İster ona inanın, ister inanmayın: O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler.'
|
|
|
Ali Bulaç |
108- Ve derler ki: 'Rabbimiz yücedir, Rabbimizin va'di elbette gerçekleşmiş bulunuyor.'
|
|
|
Ali Bulaç |
109- Çeneleri üstüne kapanıp ağlıyorlar ve (Kur'an) onların huşu (saygı dolu korku)larını arttırıyor.
|
|
|
Ali Bulaç |
110- De ki: 'Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur.' Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.
|
|
|
Ali Bulaç |
111- Ve de ki: 'Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır.' Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et.
|
|
|